SARILMAK İSTERDİM AMA...
Tevfik meyhane masasında otururken eli bir yaşlı çınarın
devrilmemesi için koyulan yapay dirsekler gibi kafasını tutuyor bir yandan iki
parmağı gencecik güzel bir kızı belinden kavrayıp dans eden bir erkek gibi
yarısına kadar yanmış ve geri kalan yarısı kül ile dolu sigarayı tutuyordu.
Sigaranın dumanı adeta yaşlı bir pavyon şarkıcısının müziğe girişi gibi yavaş
ve ilerledikçe genişleyerek meyhaneye dağılarak savruluyordu. Tevfik kaçıncı
dublede olduğunu sayamamıştı ancak nerden baksa bu şişeninde sonuna gelmiş
sayılırdı ve son duble rakısını doldururken şişenin dibi iyice dökülsün diye
gelişi güzel salladı rakı şişesinin tamamen boşaldığını düşünüp masasına
koyarken sigarasından bir fırt daha çekti ciğerlerine ve bu duman kemiklerine
kadar bile gitti sigaranın katranını ciğerlerinde sünger edasıyla süzüp
burnundan ve ağzından dumanı yavaş yavaş salarken yüzünde hafif bir gülümseme
belirdi. Yılların eskittiği yüzünün kırışıklıkları yanaklarının gerilmesi ile
yukarı çıkıyor ve bazıları çukur oluyordu suratı adeta tarihi bir evin
yıpranmış duvarlarını hatırlatıyor her fotoğrafçının içinde ölümsüzleştirme
isteği uyarıyordu. Yüzündeki bu gülümseme ile beraber kendi kendine mırıldandı
“Her güzel şeyin bir sonu vardır.” Ve tekrar sigarasından bir duman daha aldı az
önceki dumandan hiçbir farkı yoktu bununda. Tevfik belki de hayatında çoğu
zaman olduğu gibi istemsizce bir felsefeci edasıyla konuşmuştu yine. Her güzel
şeyin bir sonu olmak zorunda mıydı cidden? Belki Tevfik sadece sonları
seviyorum diye düşündü biran için. “Sonlar olmasa başlangıçların ne anlamı ve
önemi olacak ki” diye düşündükten sonra izmaritine kadar yanan sigarasını
gelişi güzel masanın üzerindeki kül tabağına bastıktan sonra göğüs cebinden
ezilmiş bir paketin içerisinden sigara çıkardıktan sonra kibritiyle yakıp ilk
dumanı çekerken elindeki kibriti aşağı yukarı salladıktan sonra söndüğünden
emin olup kül tabağının içerisine attı. Kibritin adeta ölürken verilen son
nefes gibi sönerken havaya bıraktığı ufak is ve dumana sigarasının ikinci
fırtıyla saldığı duman eşlik edip dans ederek meyhane içerisine yayılıyordu.
Tevfik dalgın dalgın baktığı masa örtüsüne fonda çalan meyhane havasıyla kendi
geldi ve elini havaya kaldırıp garsonun göreceği şekilde “Hesabı getir koçum”
dedi. Hesap gelene kadar fondaki şarkıya eşlik ederek bekliyordu. Hesabın
bulunduğu adisyona bakıp cebinden birkaç kağıt para çıkardı ve adisyonun
üzerine bırakıp sandalyeye astığı kaşe montunu aldı koluna astı ve sigarasından
birkaç fırt çektikten sonra yarım duble rakısını kafasına dikip kül tabağına
sigarayı basarak dışarıya çıkmaya başladı. Kapının orada telefonla konuşan
meyhane sahibine kafasını aşağıya eğerek selam verdikten sonra dışarıya
çıkmıştı. Hava o kadar sert ve soğuktu ki yüzünü jilet gibi kesti birden ve
montunun yakasını dikleştirerek boynunu hafif eğdi kendi çabalarıyla soğuktan
yanaklarını korumaya çalışıyordu. Bu şekilde Arnavut kaldırımlarını hafif
sendeleyerek köseli ayakkabılarının topuğunun her adımda çıkardığı tok ses ile
sokak aralarında yürüyordu. Gömleğinin göğüs cebine sağ elini sokup paketinden
bir sigara çıkardı ve elleri ile kibritini aramaya başladı hem yürüyüp hem
ellerini kullanacak kadar ayık olmadığı için durmuş kibritini pantolonunun
cebinden çıkararak yakmaya çalışmıştı fakat rüzgar ilk kibritini birden
söndürdüğü için yeni bir kibriti yakarken elleri ile siper ederek tutuşturdu bu
sefer sigara az az yanıyordu. Sigarasının tutuşması için hızlı hızlı dumanı
çekip verirken aklında hala meyhanede çalan şarkı dolanıyordu. “Sahiden bu
şarkıların gözü kör olsun mu?” bu soruyu dedikten sonra etrafında cevap verecek
kimsenin olmadığını anlayınca yine şarkıdan ufak bir bölümü tekrar etti “Seni
terk edip gitmek var ama” sonra gülümsedi kafasının içinde ve kulaklarında
hatta ve hatta bütün şehirde aynı şey yankılanıyordu sanki bütün evren Tevfik’e
karşı “AMA” diyordu. Zaten ne olduysa Tevfik’e bu sözden sonra olmamış mıydı?
Yıllar önce bu kelime hayatında o kadar derin bir iz bırakmıştı ki bu kısacık
kelimeyi daha önce belki binlerce kez duymasına rağmen hayatında bu kadar yer
etmemişti. Hatta ilk bahanelerini yıllar önce yaşadığı o günden sonra hep “AMA”
kelimesine sakladı her başarısızlık her isteksizlik bu kelimeyle anlam buldu ve
her yanan sigara her içilen kadeh bu kelime ile yaren oldu Tevfik’in hayatında.
Peki hikayesi neydi bu kelimenin belki de normal gelecekti bu hikaye aramızda
bulunan yüzlerce Tevfik’e zaten olayda bu değil midir mazimizdeki hikayelerin.
Kimisine göre masal gelecek kimine göre destan hatta bazılarına meze olacak bu
hikaye. Önemli olan hayatın bunu size nasıl ulaştırdığıdır. Eğer siz hayatın
şımarttığı çocuğuysanız anne edasıyla masal anlatır gibi karşınıza çıkacaktır
eğer bazen derdinizle baş edemeyecek kadar sıkıldığınızda bir dede gibi öğüt
veren olarak çıkıyorsa hayat karşınıza efsane olacaktır sizin için ama en
önemlisi Tevfik’in hikayesini meze yapanlardır. Ne olursa olsun artık
yıkılmamaya alıştıysanız artık millet ne der değil ben böyleyim millet ne
ederse etsin derseniz hayat size bu hikayeleri adeta bir garson gibi çilingir
sofranıza meze olarak sunar ve siz azar azar keyfiniz istedikçe tadarsınız.
Tevfik bunları o kadar aşmıştı ki artık mezesiz kuruyordu sofrasını çünkü
iştahsız değildi ama tat almak istemiyordu. Tevfik paketinin içerisinde kalan
son 2. Sigarasını da yaktıktan sonra kaldığı yerden yürürken maziye daldı
birden. Daha gençliğinin baharında en hızlı zamanlarında vurulmuştu Fahriyeye.
Fahriye de Fahriye hani kalem gibi kaş kömür karası saçlar ceylan gibi gözüyle
adeta bir peri kızı kadar güzeldi. Tevfik ilk gördüğünde istemsizce gömleğinin
yakalarını düzeltti saçını cebinden çıkardığı tarağı ile taradıktan sonra
ardından uzun uzun bakakaldı Fahriyenin. Tevfik mahallenin hatrı sayılır
delikanlılarından hemen bir soruşturma Fahriyenin yedi sülalesini öğrendi ve
kesilmişti artık Fahriyeye ondan ötesi ölüm olurdu delikanlı aşkına. Bir gün
tak diye çıktı Fahriyenin karşısına tuttu kolundan anlattı kendi dili
döndüğünce derdini aşkını Fahriyeye. Şiir falan okuyacak birisi değildi Tevfik
zaten babası cezaevine girince anasına bakmak için ilkokulu bırakıp kahvede
çıraklıkla başlamıştı ondan sonra dolmuşçuluk falan derken baya canti bir
delikanlı olmuştu. Fahriye okuyan kız ama o da samimi bulmuştu Tevfik’i en
azından düzgün çocuğa benziyordu. O gün dünyalar Tevfik’in olmuştu aradan biraz
zaman geçmişti Tevfik durakta çayını içerken alt mahallenin çocuklarından Osman
koşarak geldi ve Tevfik’in kulağına eğilip birkaç kelime söyledi cep harçlığını
alıp koşa koşa gitti. Tevfik yüzünde gülümseme ile kale dibine indi elinde
tespihini sallaya sallaya yürüyordu her zaman ki yerlerine. Fahriye çoktan
gelmişti Tevfik’i bekliyordu. Tevfik gelir gelmez sarıldı ve yanaklarından öptü
sevdiği kızı fakat ters giden bir şey vardı Fahriyenin yüzü gülmüyordu. Tevfik
neler olduğunu sordu ve hikayesi orda başladı canti delikanlı Tevfik’in.
Fahriye artık görüşemeyeceklerini ailesinin bu olayı onaylamadığını kendisine
de ailesine karşı gelmenin yakışmayacağını anlattı Tevfik’e. Tevfik kendi
çapında çözümler buluyordu ama dinleyen kimdi ki Tevfik’i. Fahriye biraz daha
konuşunca kendisine görücü geleceğini ve bu kişinin tıbbiyeden arkadaşı
olduğunu ailesinin de evlenmesini istediğini söylemek zorunda kaldı. Tevfik o
an deliye döndü durmadan Fahriyeye sorular soruyordu en son kafasını tutup
gözlerinin içine bakarak “Beni sevmiyor musun?” diyebildi. Fahriye kadife gibi
sesiyle cevap vermek yerine onaylar gibi yere bakarak kafasını salladı. Tevfik
bu cevabı alınca bağırarak “Neden?” diyebildi sadece. Fahriye tekrar yere
bakarak “Seni seviyorum AMA” diyebildi ve koşa koşa gitti kale dibinden. Tevfik
o gece feneri kaç meyhane de söndürdü bilinmedi hatta her gece böyle oldu
sürekli içti ve “AMA” kelimesinden çok nefret etti her zaman merak etti ne
diyeceğini Fahriyenin gerçi bir önemi yoktu artık. Tevfik gözünü açtığında
kalelere gelmişti ve paketindeki son sigarasını da çıkarıp yaktı sonra hayattan
sıkıldığını fark etti kimse için önemi olmadığını anladı ve bitmişlik
sendromuna büründü kalemiyle sigara paketine birkaç kelime yazdı ve gömleğinin
cebine geri koydu şehri izlemeye başladı. Tevfik kollarını iki yana açtı ve
birden süzülerek aşağıya atladı.
Sabah polisler etrafa kordon çekmişti yerde üzeri gazete ile
kaplanmış bir ceset bulunuyordu olay yeri inceleme bu cesedin cebinde bir
sigara paketinde kısa bir not bulmuştu;
YAŞAMA SIMSIKI SARILMAK İSTERDİM AMA!
Notu okuyan olay yerciler bir anlam yükleyemedi bu derin not
yazılı sigara paketine ama delil diye dosyaya koydular onlarda biliyorlardı
bunun bir önem teşkil etmeyeceğini savcının şüphesiz bir intihar vakası olarak
değerlendirmeye alacağından eminlerdi. Ve yine bir Tevfik’in hikayesi son
bulmuştu ama kimse bilmeyecekti mahkeme kayıtlarında bile intihar yazacak tozlu
raflarda yerini alacak ve bir başka Tevfik’e kadar kimse incelemeyecek
dosyaları… Selam olsun yaşama sımsıkı sarılmak isteyen AMA sarılamayan
Tevfiklere.
Yorumlar
Yorum Gönder